İş Bankası Müfettiş Yardımcılığı Sınavı ve Mülakat Süreci

Üniversite üçüncü sınıftayken yusuf yusuf sesleri eşliğinde ‘mezun olunca ne yapacağım?”, “torpili olmayan adam bu ülkede iş bulabilir mi?”, “bulsa bile üst segmente dahil olabilir mi?” gibi sorularla son derece sert kavgalar ederken buldum kendimi.  Mülakat süreçleri nasıldır, hangi iş ne kadar para kazandırır, iş hayatı gerçekten mi profesyonel yoksa sadece filmlerde mi öyle diye araştırma yaparken neredeyse bütün bir yazı klimanın ya da vantilatörün olmadığı sıcaktan yapış yapış olduğum öğrenci evimde kucağımda bilgisayarla geçirdim ve bulduğum neredeyse her şeyi okudum. Vardığım ilk kanaat eğer ki özel sektörde iyi bir işe sahip olmak istiyorsam yolumun mutlaka bir süre yurtdışından geçmesi gerektiğiydi. Tabi bunun için önce okulu bitirmem, sonra IELTS, TOEFL gibi sınavlara girmem, hangi ülkeye/okula/bölüme gideceğime karar verem gerekiyordu ki bu da başlı başına ayrı bir yazı konusu olabilecek kadar uzun ve zorlu bir süreçtir.

Mezun olup ailemi yurtdışına gitmeye ikna ettim, bütçelerini öğrendim ve yurtdışı eğitimini tamamladım. Daha gitmeden müfettiş yardımcılığını kafama takmıştım. Öncelikle her bankada müfettiş yardımcılığı yapılmayacağını hem okuduklarımdan hem bu işi yapan tanıdıklarımın anlattıklarından rahatlıkla söyleyebilirim. Başvurulacak bankalar 5’i bile bulmaz ve bir numara İşbankası’dır. Hem çalışma ortamı, hem maaşı hem de profesyonelliği bakımından. Yurtdışında henüz okul bitmeden başvuruyu yapmıştım. Hatırladığım kadarıyla birkaç belgeyi elektronik ortamdan göndermenizi istiyorlardı. Kesinlikle arayıp birşey sormanızı gerektirmeyecek kadar net bir şekilde sürecin nasıl yürüyeceğini hatta dosyaları hangi isimle nasıl kaydetmeniz gerektiğini bile yazmışlardı. Bir süre sonra sınav davetiyesi geldi. Sadece sınava girmek için 3 günlüğüne İstanbul’a geldim.

Sınava nasıl hazırlandım?

Forumlardan okuduğumda insanların bu sınava hazırlanmadan önce işlerinden ayrılıp aylarca ders çalıştığını okumuş ve şok olmuştum. Sıkıntıya gelebilen bir insan olmadığımdan ben hiç öyle aylarca eve kapanmak gibi bir şey yapmadım. Yurtdışında olmama rağmen gazeteleri düzenli takip ederdim ama ekonomi haberlerini didik didik okumazdım. Üniversiteden beri Mahfi Eğilmez’in yazılarını çok severim. Hala da takip ederim. Hiç sektirmeden onun yazılarını okudum. Wikipedia’dan ekonomi teorilerine baktım. Toplasan 5 sayfalık not ya çıkardım ya çıkarmadım ve hadi bakalım alsınlar boyumun ölçüsünü diyip atlayıp İstanbul’a geldim.

…ve sınav sabahı. Sınava girecek adayları İş Kuleleri’nin önünden bir otobüsle Yaşamkent Tesisleri’ne götürdüler. Sabah yazılı sınava girdik, öğlen herkese sandviç, meyve suyu (bir de sanırım kek gibi bir şey vardı) içeren bir azık torbası verdiler :) Öğleden sonra da bilgisayar üzerinden becerileri sınayan bir sınava girdik. Ekranlar masalara gömülü şekildeydi. Normalde kitapçık üzerinden grafikleri çizerim, karalarım vs o yüzden ekranda zorlandığımı ve işim bittiğinde ekranın parmak izinden görünmediğini hatırlıyorum :)

Sınav bitti, ertesi gün yurtdışına okuluma döndüm.. Ve yaklaşık 10 gün sonra bir telefon geldi.. İşte sınavda başarılısınız sizi mülakatımıza davet ediyoruz vs. Haydaaa tekrar apar topar, bu sefer okulun resmi şekilde bitmesine de çok az bir zaman kaldığından pılımı pırtımı toplayıp, hüngür hüngür ağlayarak (zannedersiniz öz memleketimden ayrılıyorum) İstanbul’a geldim. Yine aynı şekilde kuzu kuzu bizi otobüse bindirip doğru Yaşamkent Tesisleri’ne götürdüler. Sanırım bir altı saat sürmüştü mülakat aşamaları. 10 kişi kalmışız. Bir masanın etrafına oturduk, herkes birbirini süzmeye başladı. 2 gruba ayırdılar bizi, case study (vaka çalışması) için bir odaya aldılar. Elimizdeki kitapçığı incelemek için 20 dakika kadar zamanımız vardı. Sonra aramızda tartışmaya başladık. Buranın bir esprisi yok. Fazla diklenmemek ama ezik ezik de oturmamak gerekiyor kanımca.

Sıra geldi ikinci aşamaya. Her birimizi bir odaya aldılar. 1 saat zaman verdiler. Konu hatırladığım kadarıyla şöyleydi: Bir alışveriş merkezi açılıyor. Mekanla ilgili detaylar verilmiş, en çok müşteriyi nasıl çekersiniz gibi bir soruydu. Güzellik şu ki sunum hazırlamanız gerek ve bunun için tepegöz ve şirketlerin toplantı salonlarında hani tuval ayakları gibi bir araçta kocaman kağıtlar olur (adını hatırlamıyorum) vardı. Sunumda her iki aracı da kullanmak size avantaj sağlar. 1 saatin sonunda kocaman göbeği ve tavırlarından çok uzun yıllardır İşbankası’nda çalıştığını tahmin ettiğim bir amca geldi. Yanında da tıfıl bir eleman. Bu kim ki derken öğrendim ki kendi ekiplerine yeni katılan biri yani benim sınavım onun eğitimiydi. Sunum yaptım, sıra sorulara geldi. Normalde ufak tefek bir tip değilimdir, yaşım da çok küçük göstermez ama nedense amca bana küçük çocuk gibi yaklaştı. Sürekli gülerek konuştu ama bunu rahatsız edici manada söylemiyorum. Güler yüzlüydü.

Üçüncü ve son aşama. Orada da vakamız şöyle: Bir şirkette yöneticiyim. Elemanlarımdan biri kendisinin hak ettiği terfiyi başkasının aldığına inanıyor ve performansında düşüklük yaşıyoruz. Verdiğim hiçbir emri yerine getirmiyor. Bu durumda nasıl davranırım? Türkçe meali: yöneticilik becerilerim nasıl, yeri geldiğinde bir yönetici olarak tepkimi gösterebiliyor muyum yoksa çalışanlarımın beni yönetmesine mi izin veriyorum?

Bütün bunlar olurken zaman zaman aralar verildi, insanlar aynı masa etrafında çay kahve içti vs. Bu molalar sırasında dikkatimi çeken bir şey vardı. İnsanlar sanki bir fakülte kantininde oturur gibi ODTÜ’deki hocalar hakkında konuşuyordu. Adayların neredeyse hepsi Ankara’dan gelmişti. En son dayanamadım ‘Pardon da siz hepiniz sınıf arkadaşı falan mısınız? Nasıl bu kadar ortak tanıdığınız hoca var?’ dedim ve aldığım cevap Müfettiş Yardımcılığı hayallerimin çooook büyük bir bölümünün suya düşmesine neden oldu. Arkadaşlar hep ODTÜ mezunuydu. Kimi yüksek lisansını da ODTÜ’de yapmıştı kimisi de Hacettepe’de yapıyordu /yapmıştı. Sadece ben ve bir de Marmara mezunu bir arkadaş ayrıksı otu gibi kalmıştık aralarında.

Amiyane tabiri ile kimse laga luga yapmasın mezun olunan okulun kesinlikle önem arz ettiği gibi bir diğer su götürmeyen gerçek de bu pozisyon için erkeklere öncelik verildiğidir. Aslında buna hak da veriyorum düşününce. Yılın 6 ayı turnedesiniz, evinizin yolunu unutuyorsunuz, sürekli hostes gibi elinizde bir bavulla geziyorsunuz. Düşününce  ben yapamazdım diyorum. Haa ama çok tatlı para veriyorlar o ayrı. O dönem maaşın 7 bin civarında olduğunu duyduğumda gözlerim yuvalarından fırlamıştı.

Sonuç ne mi? Sözlü mülakattan yine 10 gün kadar sonra nette bir forumda takılıyorum ve bazı arkadaşların ‘beni aradılar bugün’ tadındaki mesajlarını görüyorum ve tabii hüsran.. Ben aranmamıştım ve hikayenin benim için sona erdiğini anladım. İlk etapta çok üzüldüm ama iş aramak başlı başına bir iş olduğundan kendimi toparlayıp önümüzdeki maçlara bakmaya başladım zira artık çalışmaya başlamam gerekiyordu. Yurtdışından döneli 1 ay olmak üzereydi ve ben sıkılmaya başlamıştım bile.

Peki ‘İşbankası Müfettiş Yardımcılığı’na yine olsa yine başvururum’ diyor muyum? Kesinlikle evet. Her şeyden önce günün sonunda ilk defa bir görüşmenin ardından ‘Ben bugün bildiğin bayağı keyif aldım yaa’ dedim ki bu da İK’nın başarısıdır bence.

Oturduğum yerden İş Kuleleri’ni görerek çalıştığım bir masam var şimdi ve o günlerdeki beklentilerimi, hayallerimi bazen gülerek hatırlatıyor bana.

Sonuçta başvuru için para istenmiyor. Eğer ilk etapta şartları karşılıyor, genel kültürünüze ve bilgilerinize de güveniyorsanız kesinlikle şansınızı deneyin derim.

eyvahmulakatimvar@gmail.com

İş başvurularınıza cevap alamıyor musunuz?

Yeni mezunlar için 6 adımda CV hazırlama teknikleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder